Esra Gezginci İstanbul’un sırlarına kapı aralıyor: Tophane-i Amire ve Kılıç Ali Paşa Camii’nin bilinmeyenleri
Dr. Mimar Sinan Genim, İstanbul’un fethinden sonra sanayileşme hamlesinin ilk adımlarından biri olan Tophane-i Amire’nin yapılış hikayesini …


Dr. Mimar Sinan Genim, İstanbul’un fethinden sonra sanayileşme hamlesinin ilk adımlarından biri olan Tophane-i Amire’nin yapılış hikayesini anlattı. Sanat Tarihçisi Hayri Fehmi Yılmaz ise 16 yüzyılda yapılan ve bir şaheser olarak kabul edilen Kılıç Ali Paşa Külliyesi’nin gizemli tarihini aktardı.

Tophane-i Amire binası nasıl yapılıyor, kıyı hattına yapılmasının amacı nedir?
“Amaç nüfusu dağıtmak. Şöyle, burada sadece Cenevizliler değil, sur içinde Fransızlar, Venedikliler var, halk ticaretle uğraşıyor… Fatih Sultan Mehmet de, bu koloninin fazla büyümemesi için Boğaz tarafına hemen surların Galata surlarının çıkışına bir askeri tesis kara kuvvetlerinin tophanesini yapıyor. Topun ne kadar önemli olduğunun tabii farkındalar çünkü. Hemen burada bir tesis yapıyor. Böylelikle iskanı kısıtlıyor. Şimdi İstiklal Caddesi eski Grand Pera oluşuyor. Oraya da tesisler yapıyor sonra Galata Mevlevihanesi var. Böylelikle Cenevizlilerin yerleştiği bu surun çevresini tamamen bloke ediyor ve nüfusun artmasının önüne geçiyor. Bu şehircilik açısından çok önemli bir tespit, çok önemli bir değerlendirmedir.”

Tophane-i Amire binasında silahlar, toplar nasıl yapılıyordu, kaynaklar ne söylüyor?

Gümüş Şehir olarak anılmasının nedeni ne?
“Dionysos Byzantios’un Boğaziçi’nde Bir Gezinti diye bir kitabı var. Bu ifade orada geçiyor. Hatta Haliç’i de anlatır. O söylüyor “Gümüş Şehir” diye. Muhtemelen Boğazkesen Vadisi’nin eteklerinde bir gümüş madeni var ama çok da fazla üretimi olmayan bir maden çıkıyor ve bir süre burası Gümüş Şehir olarak anılıyor.

Tophane’de bazı yapılar deniz dolgusu üzerine inşa edilmiş. Örneğin, Kılıç Ali Paşa Camii, bu özellikle alınan bir karar mı?
“Kılıç Ali Paşa Camii surun dışında onu ayıralım… 2. Bayezid döneminde şimdi Kemeraltı Caddesi’nin olduğu yerde bir mescid vardır. Bazı fotoğraflarda deniz onun hemen önünde başlıyor. Orada sandalları kıyıya çekilmiş görüyoruz. 25 metrelik derinlikte bugünkü zeminde altından zeytin çekirdekleri çıkıyor. Yani yamaçlar yüzyıllar boyunca denize doğru zaten akıyorlar, çıplak hale geliyorlar ve denizi dolduruyorlar. Nispetiye Camii için muhtemelen bölge bir dolgu bir genişletme yapılmıştır. Sancak Kulesi bugün çok içeride kalmış vaziyette, halbuki o da eskiden deniz kıyısındaydı.”

16 YÜZYILDAN BİR ŞAHESER: KILIÇ ALİ PAŞA CAMİİ
Sanat Tarihçisi Hayri Fehmi Yılmaz, Kılıç Ali Paşa Külliyesi’nin yapılış hikayesini söyle anlattı.
“Kılıç Ali Paşa’nın ismi başlangıçta Uluç Ali Paşa. Uluç aslında Kuzey Afrika’da farklı bir inançtan İslamiyet’e geçmiş olanlara verilen hafiften aşağılayıcı bir isim. Paşa, denizde büyük kahramanlıklar gösterince Sultan 2. Selim onu Kılıç diye anmaya başlıyor. Kaptan-ı Derya olarak donanmanın başında bulunan Kılıç Ali Paşa, İtalyan kökenli ve Türkçesi bozuk. Biz kırık Türkçe ile konuşan yabancıları millet olarak severiz zaten. Bir rivayete göre, Kılıç Ali Paşa külliyeyi yaptırmak için izin istediğinde 2. Selim izin vermiş ama bir şart koşmuş: Kimsenin malına ve arazisine dokunulmayacak. Çözüm olarak bugünkü Tophane-i Amire Kültür Merkezi’nin güneyindeki Meclis-i Mebusan Caddesi’ne kadar uzanan denizin doldurulmasına karar verilmiş. Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa deryanın üzerine cami inşa etmiş. Rivayet odur ki tersane zindanlarında esir olan birçok soylu bu işte köle olarak çalıştırılmış ve bu soylular arasında İspanyol yazar Cervantes de varmış.”

“HAMAMIN KUBBESİ CAMİ KUBBESİNDEN BÜYÜK”
“Kılıç Ali Paşa Hamamı soyunmalığı tek kubbeli bir yapı. 14 metre genişliği ve 17 metre yüksekliği olan kubbesi cami kubbesinden daha büyük. Osmanlı’da hamam, cami kadar önemli bir yapı. Çünkü yıkanıp arınmadan ibadet mümkün değil. Kılıç Ali Paşa Hamamı eskiden “sabahçı hamamı” olarak kullanılırmış. Tophane İskelesi’nde akşam ezanından sonra kayıklar çalışmadığından son kayığı kaçıranlar burada sabahlarmış. Hamamlara, daha doğrusu hamamda çalışan tellaklara dair içinde bu hamamın da geçtiği bir elyazması var. İsmi Dellakname-i Dilkuşa. Yani “Gönüller Açan Dellaklar”. 17. yüzyılda Hamamcıbaşı İsmail Efendi tarafından Kılıç Ali Paşa Hamamı’nda tellaklık yapan Yemenici Kara Bâli’nin isteğiyle kaleme alınmış. Bâli’nin “Tarihe bizimle ilgili bir anı kalsın” diye istekte bulunması üzerine İsmail Efendi çeşitli hamamlarda vazife yapan 11 İstanbul tellağının öyküsünü bu elyazmasında anlatmış.”

“TASARIM SİNAN’DAN İLHAM AYASOFYA’DAN”

“ÇİNİ VE HAT SANATININ EŞSİZ ÖRNEKLERİ BURADA”

16. YY KALAN VE ORİJİNALLİĞİNİ KORUYAN BİR NAKIŞ

“KILIÇ ALİ PAŞA HAYIRSEVER BİR İNSANDI”